“ANTİLOPLAR” IN LEZZETİ ÜZERİNE
“Sanatın ve sanatçının dostu”
ilkesiyle yola çıkan “altı kat sanat” sloganını kullanan Akbank Sanat’ta,
birçoğumuzun bildiği gibi geçtiğimiz aylarda sanatseverlerin tepkisine yol açan
hatta eylemlere dönüşen bir kayıp yaşandı. İstiklal caddemizin güzide sanat
mekanlarından birinin temelinde bir eksilme oldu. Aksanat, giriş katını
teknolojiye kaptırdı. Teknoloji, bir; sanat, eksi bir oldu bu durumda. Camiaya
geçmiş olsun der, endişemizi dile getirmeden geçemeyiz. Umarız bu birinci
kattaki yangın diğer katlara da sıçramaz. Aksanat, “sanatın ve sanatçının
dostu” olarak kalır.
Gelelim üzerine kalem
oynatacağımız oyunumuza. Akbank Sanat Prodüksiyon Tiyatrosu bu sezon “Antiloplar”la
çıkıyor karşımıza. Sürekli ilklerle sanatseverlerin karşısına çıkmayı ilke
edinen, tekrarlara düşmekten hoşlanmayan Akbank Sanat Prodüksiyon Tiyatrosu,
İsveçli yazar, Henning Mankell’in yazdığı "Antiloperna" (Antiloplar) oyununu
sahneliyor. Oyun İsveç dışında ilk kez 2006’nın Ocak ayında Paris’te Théâtre du
Rond-Point’da sahnelendi, bu sezon da İstanbul’da.
Yazar Henning Mankell
İsveçli. İlk öyküsünden itibaren Afrika teması üzerine bir yoğunlaşma
görülüyor. Yirmi yaşında Stockholm’de tiyatroda ayak işleri yaparak hayatını
kazanmaya başlayan yazar, para biriktirip Guinea-Bissau’ya gitmiş: “Uçaktan
indiğim anı asla unutmuyorum, sanki yuvama dönmüş gibi bir duyguya kapılmıştım.
Tabii çok komik bir duyguydu. Orada tek akrabam bile yoktu. Ayrıca dünyanın
sonu diye bir şeyin olmadığını anladım ve o an çocukluk yolculuğumun sona erip,
erişkin yaşamımım başladığını fark ettim...” diyor bir röportajında. Mankell
yirmi yıldan fazla bir süredir Afrika’da yaşıyor. Afrika’da yaşamasını,
Avrupa’nın dışından bakarak dünyayı iki ayrı görüş açısından görmek isteği olarak
açıklıyor.
Oyunun konusundan kısaca
bahsetmek gerekirse,Avrupa’nın soğuk ikliminden kopup gelen bir karı koca. Amaçları,
Afrika çöllerini suyla tanıştırmak. Üç yüz kuyu hedefine on dört yıl sonunda
sadece üç kuyuyla yaklaşabilen başarısız bir sonuç. Oyun; bu çiftin on dört yıl
geçirdikleri Afrika’dan ayrılma kararı verdikleri ve son gecelerini
geçirdikleri zaman diliminde, birbirlerini sorgulamaları, geçen on dört yılın
hesabını yapmaları üzerine kurulu. Ayrıca bu süre zarfında bölge halkına ne
verdiler veya ne veremedilerin sorgusu da yapılıyor. İsveçli ve uzun yıllardır
Mozambik’te yaşayan, Afrika üzerine yoğunlaşan bir yazarın bu metninin Türk izleyicisi
için ne kadar doğru bir seçim olduğu sorusunun zihnimize yerleşmesine engel
olamıyoruz. Oyunun özünde elbette varsıl insanlar yoksul insanlara nasıl yardım
edebilir? İlkel mi iyidir, uygar mı iyidir? İnsanın korktuğu birine hayrı
dokunur mu? Soruları olsa da metin, bu amaca çok da hizmet etmiyor ve bu evrensel
sorular sahnede yanıtını bulamıyor.
Aksanat’ın küçük sahnesi kuş
cıvıltılarıyla karşılama yapıyor, izleyici yerini alırken kuş sesleri eşik
ediyor izleyiciye. Oyun, sadece tek dekor üzerinde sahneleniyor ve oyun boyunca
da göze çarpan hiçbir değişiklik neredeyse
olmuyor. Değişen dekorlar, sahneler, oyunların tekdüzeliğini yok edip oyunlara
bir canlılık katar ama bu oyun için ne yazık ki bunu söyleyemeyeceğiz. Ayrıca
ilk bakışta iyi gibi görünen dekorda anlaşılamayan bir iki noktaya da değinmek
gerekir. Birincisi dekor bir iç mekan, yani evin içi. Hal böyleyken neden
yerden başlayıp duvarları saran bitkiler kullanılmış? Bir iç mekanda ve Afrika’da
bu kadar yeşillik olması ne kadar doğru? Çiftin kendilerini koruma güdülerinin
bir yansıması olan yedi-sekiz kilitten oluşan bir dış kapı ve o kapının hemen
karşısındaki iç kapının Afrika’da kullanılan bir kapı örneği olmadığını tahmin
etmek çok güç olmasa gerek. Özellikle soldaki iç kapının camı üzerindeki
dekoratif sanatların, Türk işine çok daha yakın olduğu dikkatli izleyicinin
gözünden kaçmamıştır elbette.
Oyun üç kişilik. Afrika’ya kuyu
açma amacıyla gelen ama “açma” fiilini, boyut değiştirtip çocuk yaştaki
Afrikalı kızların giysilerini açma ve çıplak fotoğraflarını çekme haline
getiren bir genç adam yani Bekir Aksoy.1969 doğumlu, Mimar Sinan Üniversitesi
Tiyatro Bölümü mezunu olan oyuncuyu birçok televizyon projesinden tanıyoruz,
“Çiçek Taksi”nin Kenan’ıyla tanınan bir yüz olmuştur kendisi. Tiyatroda ise
2003-2004 sezonunda “Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış” oyunuyla izleyici
karşısındaydı. Antiloplar, oyuncunun tek başına büyük bir yük aldığı oyun. Yani
ana karakter olarak kendisini göstermesi ve ispat etmesi durumu var ortada. Ne
yazık ki bu konumda Aksoy’un çok başarılı olduğunu söylemek mümkün değil. Abartılı
bir oyunculuk çıkaran, ifadelerinde ani geçişler yapan Aksoy, yerinin
darlığından mıdır, rolüne yeterince ısınamadığından mıdır bilinmez elini kolunu
koyacak yer bulmakta zorlandı çoğu zaman. Oyunun dışına taşan Aksoy, iyi
oyunculuk çıkarmalıyım endişesini taşıdığını hissettiriyor izleyiciye. Shakespeare, Hamlet’te oyuncunun tanımını
yaparken “ Bir oyuncu Termagant’ın
kendisinden daha yaygaracı, Nemrut’tan daha nemrut oldu mu, hakkettiği şey
kırbaçtır bence….” diyor. Aslında Aksoy’un üzerinden yönetmeni Işıl
Kasapoğlu’na dönmek gerek. Daha önceki birçok çalışmasında başarılı olduğunu
düşündüğümüz usta yönetmenin bu hususta
daha titiz olması gerekmez miydi diye sormaktan da kendimizi alamıyoruz.
Lale Mansur’u 1992 yapımlı “Düş Gezginleri”ndeki
edilgen Anjelik karakteriyle tanıdık en çok. Buradaki oyunculuğuyla Altın
Portakal sahibi oldu kendisi. Orada edilgendi öyle olması gerekiyordu ama yıllar
sonra bu ifadesinin hala değişmemiş olması ve oyundaki tutukluğu şaşırtıcıydı. Kendine anılar icat eden,
kocasının yanlışlarını fark edince içindeki antilopları öldüren “antiloplarımı
aldın elimden seni asla affetmeyeceğim” diye haykıran kadını sahneye taşırken biraz farklı bir Lale
Mansur görme isteği hissedildi.
Oyunun en net oyunculuk örneği
Cüneyt Türel’e aitti diyebiliriz. Yaşam alanlarını terk etmeye hazırlanan
çiftle devir teslim yaşanan endişeli karakteri ölçülü bir şekilde yansıttı
izleyiciye.
Oyunun çevirisinde genel olarak rahatsız edici bir dil
yanlışı olmadığını söyleyebiliriz, fakat genellikle yanlış kullanılan “kurdele”
sözcüğünün (TDK Yazım Kılavuzu 2005) “kurdela” şeklindeki yanlış kullanımının
dikkatlerden kaçmadığını belirtmek gerek.
Sonuç olarak antilop etinin lezzetli olduğu
söylenir, doğru mudur yiyenlere sormak gerekir; ama Akbank Sanat Prodüksiyon
Tiyatrosu’nun “Antiloplar” oyunun lezzeti tartışılacak gibi görünüyor.
Yazan :Henning Mankell
Çeviri: Zeynep Avcı Yönetmen:Işıl Kasapoğlu
Sahne Tasarımı:Duygu
Sağıroğlu Kostüm Tasarımı:Canan Göknil
Müzik:Joel Simon Işık:
Birol Gezici
Oyuncular:Cüneyt
Türel, Lale Mansur, Bekir Aksoy
YORUMLAR