Bu sezonun yeni oyunlarından biri
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın sahnelediği Makedon yazar, Dejan Dukovski’nin
“Barut Fıçısı” oyunu. “Barut Fıçısı”, ilk kez Yugoslavya Dram Tiyatrosunda
sahnelenmiş, ardından ona yakın Avrupa ülkesinde sahnelenmiştir, ayrıca Goran
Paskalyeviç tarafından beyaz perdeye de aktarılmıştır.
Oyun, tek bir konu etrafında gelişmiyor, on bir
ayrı öyküden oluşuyor. Konular farklı, oyuncuların canlandırdıkları karakterler
faklı. Oyuncuların çoğu birden fazla rolle çıkıyor izleyici karşısına. Oyun
“kara komedi” olarak adlandırılıyor. Komik ve trajik ögelerin yer aldığı bir
dram. İçeriğinde komedinin, hüznün, şiddetin, toplumsal ve bireysel sorgulamanın
yer aldığı oyunda sarhoş iki arkadaşın iç döküşü, arabasına zarar gelen adamın
öfkesi, bir hapishane koğuşunun değişen dengeleri, sudan sebeplerle tahammül
sınırının zorlanması, bir tren kompartımanındaki suçlu adamın tedirginliği,
umut yolculuğuna çıkan insanların çaresizliği, hayaller ülkesi Amerika’nın
gerçek yüzü gibi konular hem gülünç hem de üzücü yönleriyle ele alınıyor. Savaş
sonrası Balkanlar’ından yola çıkılarak dünya ve insanlık halleri masaya
yatırılıyor. Tüm sahnelerin ortak bir
objesi var ama, ne mi? Yeşil bir elma. Her öykünün içinde mizansene uygun
olarak bir yeşil elmanın yer aldığını görüyoruz.
Başarılı çalışmalara imza atan ve
neredeyse tüm işlerinde yeteneğini konuşturan Barış Dinçel tarafından hazırlanan
kocaman bir fıçı sahnede izleyiciyi karşılıyor. Fıçı, içinden kötülüklerin çıkacağı
Pandora’nın kutusu izlenimini veriyor. Oyun sahnelendikçe o kocaman fıçının
içinden bir dünya çıkıyor. Kompartıman, otobüs, deniz feneri, otel odası, gemi,
hapishane, oturma odası oluyor fıçı ve Barış Dinçel’in ayrıntılardaki ustalığı,
yaratıcılığı gözden kaçmıyor. Dinçel, işlevselliği ve görselliği aynı çizgide
buluşturmayı başarıyor. “Mutlu Günler” dekorundan sonra bu sezonun ikinci iyi
işi olarak Barış Dinçel’e hakkını vermeden ve kendisini dikkatle takip eden
gözlerin olduğunu söylemeden geçemeyeceğiz.
Oyunun dikkat çeken isimlerinin
başında Yıldıray Şahinler geliyor desek yanlış bir tespit yapmış olmayız.“Barut
Fıçısı”,1986’dan itibaren şehir tiyatrosunda oyunculuk yapan Şahinler’in ilk
yönetmenlik denemesi. Şahinler, bu denemeden yüzü ak olarak çıkıyor. Gerçi
kendisi mütevazılık göstererek “böyle oyuncularla babam da oyun yönetirdi”
diyor ama ilk iş olarak gayet tatmin edici. Ayrıca Şahinler, Andreja
karakteriyle oyunda kendisine de bir rol vermiş.
Oyunun en göz dolduran
oyuncusu Bahtiyar Engin. Sveto,Topuz ve
Kosta karakterleriyle üç farklı rolle karşımıza çıkan Engin, özellikle
hapishane sahnesindeki performansıyla övgüyü hak ediyor.Vücut dilini,
mimiklerini ve ses tonunu çok iyi kullandığı gözle görünüyor.
Televizyon ekranında “Avrupa Yakası”
dizisinin Cem’ini yani Levent Üzümcü’yü oyunda Simon ve Kiril rolleriyle
görüyoruz. Oyuncunun, er meydanında neler
yapacağını dikkatle izledikten sonra genel anlamda başarılı buluyoruz.
Üzümcü’nün sarhoş tiplemesinde biraz yetersiz kaldığını düşünüyor, sokak çalgıcılarından
biri olarak gördüğümüz sahnede ise elindeki enstrümanı sadece tıngırdatıyor
gibi olmasını yadırgıyoruz. Oyunun erkek egemen bir oyun olduğu, zaten iki kişi
olan kadın oyuncuların da silik
kaldıkları görülüyor.
Oyunda argo sözcük ve küfür kullanıldığı görülüyor.
Kulağımıza gelen söylentiler neticesinde
bu sözcüklerin daha sonraki gösterimlerde sansüre uğradığını öğreniyoruz. Oyun
metinlerinin orjinalliğini bozan, yazarına saygısızlık olarak adlandırabileceğimiz bu sansürcü zihniyeti anlamak güç. Sonuçta
kullanılan dilin oyunun gerçekçiliğiyle örtüşmesi gerekir, gerçekçilik neyi
gerektiriyorsa onu sahnede görebilmeliyiz.
Oyunun en önemli eksiği aralara sıkıştırılmış müziklerin ve şarkıların
yetersizliği. “Şükür sağlığımız yerinde” nakaratının tekrarlandığı, melodisinin
akılda zar zor kaldığı, notaların etki
göstermediği bu bölümlere yer verilmeyebilirdi ya da müziklerin üzerinde daha
titizlikle durulabilirdi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Şehir Tiyatroları Barut Fıçısı’nı Balkanlar’dan ülkemize getirdi bu sezon. İçine
de bir dünya sığdırdı, meraklılarına duyurulur.
Yazan: Dejan Dukovski Yöneten:
Yıldıray Şahinler Türkçesi: Bilge Emin-Yıldıray Şahinler
Müzik:Selim Can Yalçın-Görkem Şen
Dekor Tasarımı: Barış Dinçel
Kostüm Tasarımı: Duygu Türkekul
Danışman: Bilge Emin Işık Tasarımı: Özcan Çelik
Efekt Tasarımı: Metin Taşkıran
Oyuncular: Angjele-Gela: Cengiz
Tangör Dimitrija-Adam: S.Bora Seçkin
Sveto-Topuz-Kosta: Bahtiyar Engin
Boris: Ozan Gözel Simon-Kiril: Levent Üzümcü
Blagoja-Otobüs Şoförü-Gardiyan:
İbrahim Gündoğan Aco-Gjore-Jimmy:Selim Can Yalçın
Mane-Polis: Murat Coşkuner
Andreja: Yıldıray Şahinler Svetle-Anna: Yeliz Gerçek
Kadın:Vildan Türkbaş
TAGS :
Ben bu oyunu 2019'da izledim, benim izlediğimden farklı bir oyun anlatmışsınız, yazınız için teşekkürler.
YanıtlaSilOyuncu kadrosu tamamen değişmiş ve Aşkın Şenol sayesinde oyundaki müzikler çok dikkat çekiciydi. Sarhoş iki adam, sonradan arabaları zarar gören kişilerle aynı kişiler, ve iç döküşleri oyunun uzun bir giriş bölümünü oluşturuyordu. Onlardan birisi olarak başladı ve lakabı "Boru" idi. Böylece oyun, bu oyunun yeteneği sayesinde çok başka bir dinamik kazanmış oldu, zira çaldığı enstrümanı gerçekten çalarak karakterine bir kişilik katmasının yanında, sonraki bölümlerde çalgıcı ekibi olarak geri dönerek oyunun müziklerini çok farklı bir tatta yaşattı.
Bu karakterin Ruhi Sarı ile karışık hareketleri, çok zevkli iki farklı karakter oldular.
Küfürler hiç rahatsız edici değildi.
Şükür sağlığımız yerinde repliği bir şarkıda geçmiyordu, öyle bi şarkı yoktu oyunda. Bu replik, ilk sahnedeki sohbette sürekli tekrarlandı.
Elma sadece son sahnede ortaya çıktı.
İşte benim izlediğim oyun böyleydi